Günün Değeri
Bugünün Değeri
Bedri Karayağmurlar
Unutmak iyidir. İnsan unutmaya eğilimlidir. Kötü anıları unutur ya da anımsayamayacağı kadar derinlere saklar. Unutma bir insan özelliğidir ama unutkanlık hastalıktır. Yaşam istesek de istemesek de, iyi ve kötü anılarla akar gider. Her yaşadığının iyi olmasıyla koşullanmış insanlar, küçücük sıkıntılarda çözümsüz yaralar alırlar. Yaşam dirençleri bozulur. Oysa yaşadığı güzel anları, yaşantısını besleyen değerler olarak algılamayı başaranlar, bunlardan çiçekli, dirençli güzel bir ömür yaratabilir. Kötü anıların kaynaklarından uzaklaşmak ya da unutmak, yeni yaşantılara yelken açma gücümüzü, unutma isteğimize borçluyuz.
“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” sözünü bilirsiniz. Unutmaktan kurtulmak için, yazıyı, rakamları bulduk; yetmedi, bilgisayarların bağlı olduğu, bilmem neredeki bellekleri kullanıyoruz artık. Anıları saklamak ya da silmek elimizde. Bu denli çok olanak içinde, unutmuyor, durmadan geçmişle yaşayıp sızlanıyorsanız, yaşamınızı yeniden düzenleyin, kayıtlı belleğinizi silin gitsin ya da yüzleşin.
Ülkemizde ortalama anımsama süresinin yirmi gün olduğu söyleniyor. Böyle bir toplumda her gününü, her anını saklayan, unutmayanlar da var mı acaba? İnsan seçicidir. Bu, bütün insanların ortak özelliği. Baktığımız yerde bile sadece seçtiklerimizi algılarız. Bu nedenle bir çok uyaran, görsel algımızda yer almaz. Duyduklarımız, dokunduklarımız da böyledir.
Anıları lanetleyebilirsiniz. “Damnattio Memorai” Geçende karşılaştığım bu kavram ve karşıtı,” anıları kutsamak” , insanın engellenemez açmazlarından. Oysa yaşam, ıskalanamayacak denli değerli. Herkes nedense (insan olduğundan olmalı) kendi belleği ve düşleri içinde yaşansın ister yaşamı. Diğerlerinin, anıları ve düşleri gereksiz bir ayrıntı gibi tedirginlik yaratır. Bu nedenle, sıkıntılı geçen zamanlarla ilgili, yaşayan olarak sorumluluktan uzaklaşmak için, diğerlerini suçlar insanlar ya da daha ileri giderek düşlerinin engellendiğini düşünürler. Oysa iki uçta da kendisi vardır.
Anılarıyla yaşayan, salt gelecek düşlerini değil, bugününü de yok etmiştir. Dünün yeniden yaşanması olası olmadığı gibi, durmadan anlatılan, düne değgin olanlar da, asıl gerçeğinden, yaşanandan oldukça değişik bir kurguyla yeniden yazılmış bir bellek oyunudur gerçekte. Gelecekle baş etme gücü kalmayanın abartılı anıları gibi yazıklanmaları da hiçbir işe yaramaz. Gerçek yitirilmiştir çünkü.
Yaşanan günün anın değerini bilmek, hem geçmiş yaşananları hem de gelecek düşlerini daha değerli kılar. Bugün dün ile biçimlenmiştir. Yarın bugünün tasarıları ile gerçekleşecektir olasılıkla. Beklenmeyen, bilinmeyen etkenler, sapmalara neden olsa da, düş gücünüz yerinde, tasarım beceriniz yüksekse, önünüze çıkan olumsuzluklardan kurtulabilirsiniz. Her kapanan yol, bir başka yolun başlangıcıdır çünkü. O yol, anımsadıklarınız ve tasarladıklarınızın hazırladığı, bulunduğunuz yerdir.
Anımsama, unutamadıklarımız değil, yaşananların içinden ayıkladığımız, belleğimize yazdığımız ya da unutmak istemediklerimizdir. İnsan istediğini unutur mu bilmem ama yaşanan deneyimler her neyse, anımsadığınızda sizi mutlu etmiyor ya da canınızı yakıyorsa, o unutulmayanlarla başınız dertte demektir. Oysa ara sıra anımsananlar, unutulanlardan süzülmüş değerlerdir. Unutulmuş geçmiş yok hükmünde bir yaşanmışlıktır; anılardan kalan tortu, yaşam gücümüzün çekirdeğini besler aynı zamanda.
“Yeniden Yazıyorum Seni” şiirimde, benzer bir durumu anlatmışım: “nasıldın/görsem tanır mıyım/dalgalı saçların vardı/yüzün bir bebek/küçücük dudakların/ve ince çenen boynun/bir düş imgesiydin şimdi anımsamadığım” (Gün Dökülmesi, Afrodisyas Yayınları, 2015 ,İzmir)
Üreterek ve dönüştürerek yaşamak denli güzeli yoktur. Bu anlamda yaşama katkısı olmayan birinin anıları, kendisi için ne denli ilginç olursa olsun, anlamlı değildir. Anlatıma dönüşüp, bir nesnede biçimlenmemiş ve başkalarına ulaşmamış anılar, çoktan unutulmuştur gerçekte. Bu ölümün bir başka biçimidir. Sanat ve edebiyata gerekli özeni göstermeyen toplumlar bu nedenle hızla yaşlanır. Bir kültür, ne denli çoğalır ve paylaşılırsa o denli güçlüdür. Bir kültüre ait olanların, gücü, fizik güç olarak anlamalarındaki yanılgı bundandır. Sanatta ve bilimde üretimin niteliği, geleceği oluşturmadaki işlevleri, bireysel bellekleri diri tuttuğu gibi toplumsal bellekleri de güçlendirir. Geleceğini, bilim ve sanat dışında arayan oluşumların, uzun erimde, gelecekte yeri yoktur.
“Dün bugünün anısıdır ve yarın bugünün düşüdür.” Demiş Halil Cibran. Yaşamı suçlamaktan ve yazıklanmadan vazgeçip, bugünü yaşamanın olanaklarına yönelmeliyiz. Unutmak ve anımsamak, düş kurmak ve tasarlamak denli önemlidir. Sanatla kalın.
Ocak 2019 Ayvalık-İzmir